Diyalog Sadece Sözlerden Oluşmaz
Gerçek yaşamda konuşmamız sözlerin yanı sıra ses tonu ve vücut dili ile birlikte anlam kazanır.
Senaryoda da öyle olmalıdır. Jestler, tepkiler, bakışlar, omuz silkmeler, dokunuşlar, duruş biçimleri ve
benzeri sözsüz hareketler aslında yüksek sesle konuşur. Senaryoda vücut diline yer vermek, aynı
zamanda görsel düşünmenin de bir parçasıdır; karakterinizin sadece söylediği sözü duymaz, onu nasıl
söylediğini de görürsünüz çünkü.
Gerçek yaşamda insanların gerçekleştirdikleri bu ustaca iletişim genellikle bilinçsiz ve istek dışıdır.
Yazar ise bilinçli olarak bunların da farkında olmalıdır.

Edebiyat ve Senaryo Diyaloğu
Senaryoda edebi dil kullanmamalı (eğer karakterinizin kişilik özelliği değilse). Günlük yaşamdaki bir
sohbete benzemeli, doğal olmalı.

Günlük Konuşma ve Senaryo Diyaloğu
Ancak, günlük yaşamdaki sohbetin tıpatıp aynısı da olmamalı. Çünkü günlük yaşamda konuşmalar
genellikle çok düzensizdir; ekonomik değildir; aynı şeyleri yineler ve yerinde sayar, konudan konuya
atlar.

Etkin Bir Diyalog,
 gerçek yaşamdaki konuşmalara göre daha ekonomiktir.
 gerçek yaşamdaki gibi dolaylıdır.
 günlük konuşmadaki duraklamaları ve tereddütleri de kullanır. Cümleler tamamlanmaz ve bir
başkası tarafından kesilir. Karakterler mırıldanabilir, yanıt vermekten kaçınabilir ya da
abartabilir.
 kısa ve karmaşık olmayan cümlelerle kurulur (karakterin kişilik özelliği ya da ruh durumu
bunu gerektirmiyorsa). Konuşmalar izleyici tarafından kolayca anlaşılmalıdır, çünkü kaçırılan
bir bölüm, romanda olduğu gibi geri dönüp yeniden okunamaz. Diyalog göz için değil, kulak
için; okunmak için değil, dinlenmek için yazılır.

Anlamlar
Gerçek yaşamda, genellikle gerçekten söylemek istediğimizi doğrudan söylemeyiz. İma ederiz.
Senaryo yazarken bunu göz önünde tutmalıyız.
Söylenmeyen ya da söylenmeden bırakılan, söylenen kadar önemli olabilir. Ernest Hemingway,
diyalog yazmayı bir buzdağına benzetir. Görünürde az şey vardır ancak altta daha fazla şey ima edilir.
Diyalogda anlam sözcüklerin sözlükteki karşılığından çok, konuşmanın yapıldığı ortamdan ve sözlerin
arkasında yatan niyetten doğar (gerçek yaşamdaki gibi). “Seni seviyorum” sözü söyleniş yöntemine,
kimin kime hangi koşulda söylediğine bağlı olarak şu anlamlara gelebilir: Senin için endişe ediyorum.
Sana tapıyorum. Seni cinsel bakımdan istiyorum. Kendine dikkat etmeni istiyorum. Kendini suçlu
hissetmeni istiyorum. Senden hoşlanıyorum. Beni rahatsız etmeni istemiyorum. Beni bağışlamanı
istiyorum. Senden nefret ediyorum.
Sözcüklerin sözlük anlamı dışında kazandığı anlamlara “alt metin” denir. Alt metin, karakterin bilinçli
ya da bilinçsiz biçimde ortaya koyduğu gerçek niyetidir.
Diyalogda yer alan ya da diyaloğa kulak misafiri olan karakterler alt metnin bazan farkındadır, bazan
değildir; ama izleyici mutlaka alt anlamı fark edebilmelidir. Sözgelimi bir anne oğlunun kendisiyle
tanıştırdığı sevgilisi için “hoş bir kız, ama sen evliliğe hazır mısın bakalım” derse; bunun anlamı
“onunla ilgilenme, benim dizimin dibinde otur”dur; ama delikanlı bunu “evlenmene izin veriyorum
ama bir şartla; düzgün bir iş bul” olarak algılayabilir. İzleyici ise annenin aslında ne demek istediğini
anlamalıdır. Ancak bunu, diyalogu analiz ederek anlamamalı, hissetmelidir.
Dolaylı konuşma: Bazan sahne ile hiç ilgisi olmayan bir diyalog yer alır. Bu diyalog güldürme, şaşırtma,
karşıtlık yaratma, anıştırma vb. amaçlarla kullanılır. O andaki olayı yansıtmaz. Hitchcock’un filmi
Aşktan da Üstün’de (Notorious) aşıkların birbirine sarılırken başka bir şeyden konuşmaları gibi.
Genellikle sözcükler çift anlamlıdır.

Diyalog ne işe yarar?
 Karakterler hakkında bilgi verir (konuşma tarzları kişiliklerini, geçmişlerini, eğitimlerini,
mesleklerini, sosyal statülerini yansıtır).
 Karakterler arasındaki ilişki hakkında bilgi verir.
 Karakterlerin olaylara ilişkin duygularını, isteklerini, amaçlarını ortaya koyar.
 Öykünün gelişimini sağlayan olaylar hakkında bilgi verir.
 Diğer öğelerle birlikte öykünün temasını ortaya koyar.
 Senaryoya ritm ve akış sağlar.
 Her sahnenin atmosferinin yaratılmasına katkıda bulunur.
Kısacası, senaryodaki diğer öğelerle diyaloğun işlevi aynıdır.
Bunların yanı sıra;
 İstenirse, filmde yer alan tüm sesler gibi, süreklilik sağlayarak farklı sahneler ya da çekimler
arasında bağlantı kurabilir.

 Görüntü üstü ses ve diyalog kullanımı ise çekimlerde görünmeyen kişi, olay ve nesnelerin
varlığını hissettirir.

İyi bir diyalog nasıl yazılır?

Gözlem ve Yazma Çalışmaları
İyi diyalog yazmak için günlük yaşamdaki konuşmaları dikkatli biçimde dinleyin. İnsanlar nelerden
nasıl söz ediyor? Sözlü ve sözsüz ifade biçimleri neler? Sözcüklerin altında yatan gizli anlamlar nedir?
Senaryonuzda yer alan kişilere benzeyen (aynı meslekten, yaş, cinsiyet ve sosyo-ekonomik gruptan
vb.) birkaç kişiyle derinlemesine röportaj yapın ve kaydedin. Daha sonra bu kayıtları dinleyin.
Dilleri akıcı, kıvrak, açık, dinamik, özlü olan yazarların oyunlarını, senaryolarını okuyun, konuşma
örgüsü tekniklerini inceleyin.
Boş zamanınız oldukça, iki kişi (kişileştirmede ayrıntıya girmeden) ya da iki tip yaratarak, istediğiniz bir
konuda konuşma örgüsünü yazın. Sonra gözden geçirin, fazla, gereksiz sözcükleri atın; konuşmaların
dinamik, akıcı, renkli olmalarını sağlamaya çalışın.
Film ve tv izlerken diyalogları yazılı diyaloglarmış gibi dinleyin. Senaryo sayfasında teker teker
belirdiklerini düşleyin. Bu size, senaryodaki diyaloglar ile ekranda konuşulan diyaloglar arasında
bağlantı kurmaya yardım edecektir.

Karakteri iyi tanımak
Karakterlerinizi de iyi dinleyin. Eğer onları yeterince tanıyorsanız, kendi gerçekliklerini ve varlıklarını
kazanmışlarsa, kendi diyaloglarını kendileri yazarlar zaten. Bu anlamda, karakter dökümü yapmak çok
önemlidir.
Karakterlerin konuşma biçimleri neye göre belirlenir?

  1. Sahip oldukları özelliklere göre (cinsiyet, yaş, eğitim durumu, işi-gelir düzeyi, toplumdaki yeri,
    bulunduğu ortam, ülkesi, psikolojik durumu, huyu vb.) (Sözgelimi sıkılgan biriysek alçak sesle
    ve kısa cümlelerle konuşuruz.)
  2. O sahnedeki duygusal durumlarına göre (sinirli, üzgün, endişeli vb.) (Sözgelimi sinirliyken çok
    uzun cümle kuramayız.)
    Peki karakterlerin kişilik özellikleri ve duygusal durumları nasıl yansıtılır?
     Cümle uzunluğu
     Cümle yapısı

 Konuşma hızı
 Konuşma özellikleri (pepemelik, kesik kesik konuşma, çocuksu konuşma, dik sesle konuşma,
mahalle karısı edası, külhanbeyi edası vb.)
 Kullanılan deyim, terim ve sözcükler, ünlemler
 Susmalar
 Yinelenen sözler
 Konuşmaya eşlik eden bakış, mimik, jest, hareketler
 Islık çalma, dili şaklatma, homurdanma vb. sesler

Konuşmanın Duygusu Senaryoda Nasıl Belirtilir? (Oyuncuya yönelik
direktifler)
Senaryoda duygu (kişinin iç devinimi) kişi adından sonra alt satıra parantez içine yazılır:

AYŞE
(umursamaz)
İş görüşmesine gidemedin yani.

Dikkat! Bu parantez içine dış devinimi yazmak yanlıştır:
AYŞE
(kapıyı kapatırken)
İş görüşmesine gidemedin yani.

Doğrusu:

AYŞE
İş görüşmesine gidemedin yani.

Kapıyı kapatır.

Sadece yine iç devinimi yansıtan bir jest-mimik varsa buraya yazılabilir.

AYŞE
(omzunu silker)
İş görüşmesine gidemedin yani.

Parantez içi yönergelerin gerekliliği okuma provalarında ortaya çıkar. Kimi zaman yönetmen tüm
ayraçları senaryodan çıkarmanızı ya da onun yorumuna göre değiştirmenizi isteyebilir.
İyi bir senaryoda, bu tür direktiflere neredeyse hiç gerek olmaz; çünkü diyaloglar zaten nasıl
söylenmeleri gerektiğini ve alt metnini hissettirir. Ayrıca oyuncular, direktiflerle dolu senaryolardan
haz almaz ya da bu direktiflerin çoğuna uymazlar; çünkü yaratıcılıklarını baltalar.

Diyalog kağıda nasıl dökülür?
Diyalogda kullanılan noktalama işaretleri oldukça önemlidir, çünkü oyuncuya canlandırdığı kişinin o
andaki psikolojik durumunu vermede yardımcı olur.
Nokta: Konuşmanın kesin bitişini gösterir.
Virgül: Dilbilgisindeki benzer özellikteki sözcüklerin arasında kullanılmasının yanı sıra, oyuncuya soluk
alma-verme yeri belirtir.
Üç nokta yan yana (…) ya da tire (-) işareti kullanarak cümleyi yarım kesmek: Havada kalan
düşünceleri, konuşmaları vermede kullanılır.
Soru işareti: Sorularda kullanılır. Soru cümlesi gibi kurulmuş, ancak soru olmayıp bir yargı belirten
cümlelerin sonunda ise nokta kullanılır.
Noktalı virgül, iki nokta üst üste, ünlem gibi işaretler diyalogda pek kullanılmaz.
Üzerinde durulması istenen sözcüklerin altı çizilir.

Uzun Konuşmalar
Bir kişinin birkaç cümleden daha uzun konuşması gerekiyorsa perdede sadece onu görürsek çok
sıkılırız. Bu nedenle uzun konuşmayı oyuncuyu ve/veya kamerayı hareket ettirerek, dinleyenlerin
tepkilerini göstererek vb. bölün. Böylece tekdüzeliği kırmış, seyircinin ilgisini canlı tutmuş olursunuz.

Düşünceler, Anımsamalar
Düşünceleri ve anımsamaları senaryoda vermek çok zordur. Mümkün olduğunca bunlardan
kaçınılmalıdır. Kaçınılamazsa şu biçimlerde verilebilir:
 Görsel anlatım (siniri bir nesneyi tekmeleyerek gösterme; geçmişi anımsama için
flashback/geri dönüş, geleceğe yönelik düşünceler için flashforward/ileri gidiş vb.)
 Görüntü üzeri konuşma (voice-over): Birkaç çeşidi vardır: a) Kişiyi görürüz ama gerçekte
konuşmaz, düşüncelerini onun sesinden duyarız; iç ses ya da kafa sesi de denir. b) Bazan

filmin başında kullanılan –karakterin ya da başka birinin söylediği- bir sözün yeri geldikçe
duyulması biçiminde olur; buna anımsatıcı söz denir; sözgelimi “sen bu işi yapamazsın”.
c)Bazan görüntüler üzerine öykü karakterlerinden biri öyküyü anlatır. Görüntü üzeri
konuşma, son çare olmalıdır.
 Kişinin kendi kendine konuşması (monolog): Doğal değildir, daha çok tiyatroda kullanılır,
sinemada yeğlenmez.

Aman dikkat!
Parlak sözler adına kişilikten değil, kişilik uğruna parlak sözlerden vazgeçin.
Diyalogdaki sözler yazara değil, karaktere aitmiş gibi görünmeli.
Senaryodaki her karakterin kendine özgü kendine özgü ifade tarzı (konuşma biçimi, jestler, mimikler
vb.) olmalı; konuşmaları birbirine benzememeli. Ama bunu yapacağım diye doğallıktan uzaklaşıp
abartmayın da.
Klişe sözlerden kaçının (“Ölmek ne demektir bilirim”, “Sen bana herhangi bir eşin verdiğinden daha
fazlasını verdin”, “Hiçbir şey sonsuza dek sürmez”). Eğer klişe sözler karakterin bir özelliğiyse, izleyici
bunun klişe olarak kullanıldığını ve ciddi anlamlar içermediğini bilir.
Konuşan kişileri hareket ettirmeyi unutmayın. Hiç kimse jest, mimik yapmadan, sadece oturarak
konuşmaz. Ama bütün hareketlerini de yazmanız gerekmiyor. Sadece oyuncuya kişinin nasıl
konuştuğunu ifade edecek biçimde yazmanız yeterli.
Birlikte söylenmesi zor harflerden (ex: ş ve ç) oluşan sözcüklerden kaçının.
Sırf kolaya kaçmak için küfürlü konuşma kullanmayın.
Gerekirse şive ve aksan kullanacaksınız elbette. Ama tüm senaryoyu şiveyle yazmayı ya da güldürü
öğesi olarak şive kullanmayı düşünmeyin. Gerekirse ilk konuşmalarda, uzmanına danışarak şive
belirtin, kalanını oyuncuya bırakın; yazım kılavuzuna uygun yazın.
Her şeyi bir cümleye sıkıştırmaya kalkışmayın.
İlke olarak (gerekmedikçe) kısa, bir solukta söylenebilen cümleler kurun. Uzun cümlelerin hem
anlaşılması zordur hem de izleyiciyi filmden koparır.
Ekonomik yazın; fazla sözcüklerden kurtulun.
Eğer peşpeşe gelen cümlelerde aynı sözcükleri yinelemek gerekiyorsa, yineleyin. Yinelemeden
kaçınmak için eşanlamlıları kullanırsanız o kişinin dili çorbaya döner. Sözgelimi bir kişi hem hakikat
hem de gerçek sözcüğünü aynı anlamda peşpeşe kullanmaz; birini tercih eder ve peşpeşe cümlelerde
yinelemesi gerekse bile hep aynı sözcüğü kullanır.

Peşpeşe gelen iki cümlede rastlantı eseri bir uyak oluşmuşsa bu uyağı bozun; çünkü uyaklı cümleler
ilgiyi dağıtır.
Konuşmalar olayı diri tutmayıp cansızlaştırıyorsa o konuşmayı yeniden yazarak enerjik yapın;
olmuyorsa da o konuşmayı senaryodan çıkarın.
Bir sahneyi kapatan son replikler ve bir bölümü noktalayan sekans replikleri genellikle bizi bir sonraki
sahneye taşıyan ve dramatik etki yaratmayı amaçlayan çarpıcı sözlerdir. Eğer replik filmi de açıklamak
adına çok önemliyse hemen arkasından gelen sahnede bir süre diyalog olmazsa, replik daha iyi
hafızaya kazınır.
Her şeyi tüm ayrıntılarıyla açıklamanız gerekmez. Bırakın bazı konuları izleyici kendi çabasıyla anlasın.
Yemeği izleyicinin ağzına kaşıkla koymayın.

Senaryo bitince kontrol edin
Senaryo bitince her diyaloğu tek tek gözden geçirin.
Gözden geçirirken diyalogları yüksek sesle ve oynayarak okuyun. Radyo spikerleri gibi sözcüklerin
seslerini daha iyi duyabilmek için bir elinizle kulağınızın birini kapatabilirsiniz. Ya da bir arkadaşınız
diyalogları size okuyabilir. Ya da diyalogları banda kaydedip dinleyebilirsiniz. Sanki onları ilk kez
duyuyormuş gibi dinleyin. Bunu yaparken bir yazar olarak sahne ve karakterlerle ilgili bildiğiniz her
şeyi unutun. Sanki bir izleyici gibi dinleyin.
Böylece;
 diyalogların öykünün gelişimine katkısını fark edebilirsiniz. Gereksiz, anlatıma katkısı olmayan
bütün sözcükleri ve hatta bütün diyalogları silin gitsin.
 (sizden farklı olarak) öyküye dair hiçbir şey bilmeden filmi izlemeye başlayan ve filmin
gelişiminden öyküyü, çatışmaları, karakterleri öğrenecek olan izleyicinin diyaloglarda
anlatmak istediklerinizi anlayıp anlamadığını görmüş olursunuz.
 diyaloğun karakterin kişilik özelliğine, içinde bulunduğu durumun yarattığı duyguya, eyleme
uygun olup olmadığını kontrol etmiş olursunuz.
 oyuncunun sözcükleri rahat söyleyip söyleyemeyeceğini fark edersiniz. Rahat söylenmeyen
sözcükleri, peşpeşe gelince kakafoni (ses uyumsuzluğu) yaratan sözcükleri değiştiririniz.
 cümlelerin akıcı olup olmadığını, söylemeye soluğun yetip yetmediğini denetlemiş olursunuz.
 yanlış ifadeler varsa, bunları fark edip düzeltebilirsiniz.
Karakterler arasındaki diyalogların yerini değiştirin ve arada belirgin bir fark olup olmadığına bakın.
Böylece karakterlerin farklı kişilik özelliklerine göre birbirlerinden farklı konuşup konuşmadıklarını
anlayabilirsiniz. Eğer aralarında belirgin bir fark yoksa, karakterler ve diyalogları yeterince
bireyselleşmemiş demektir.

Diyalog Kancası
Bir diyalog yazma tekniğidir. Her repliğin kendinden öncekini düzenli bir şekilde izlemesine verilen
addır. Bu düzeni, düşüncelerin akışı ve karakterlerin ilgisi sağlar. Diyalog kancası, yazmayı
kolaylaştıran genel ilkeler sunar. Ancak filmdeki bütün diyaloglar bu teknikle yazılırsa mekanik ve
yapay olur.

En yaygın kanca atma teknikleri:
Soru-cevap: Biri sorar, diğeri yanıtlar. Beklenin dışında bir yanıt gelirse, özellikle de sözel bir yanıt
değilse bu, ilginç ve farkı bir durum oluşabilir.
Sözgelimi Butch Cassidy and The Sundance Kid’de “ne kadar hızlısın?” sorusuna Kid bir hedefe ateş
ederek yanıt verir. Network’de Max ve Diana tanışırlar; Max Diana’ya akşam yemeği için bir planı olup
olmadığını sorar; Diana telefonu alır, bir numara çevirir ve karşısındaki kişiye bu akşam işi olduğunu,
kendisini yarın aramasını söyler.

Aynı düşüncede olmak-olmamak: Bir önceki replikle bağı, onu onaylayarak ya da onaylamayarak
kurar. Aynı düşüncede olmamayı farklı ifade etme yolları da vardır: yalanlama, kaçamak yanıt verme,
beklendiği halde hiç yanıt vermeme.

Sözcüklerde tekrar ya da benzerlik: Bunda aşırıya kaçmayın.
ALEX – Bu aşırı mutluluğu neye borçluyum bayım? Nedir yanlış olan
MR. DELTOID – Yanlış olan mi? Onu da nereden çıkarttın?

Aynı yapıda benzer cümleler kurmak: Aynı cümle yapısı kullanılır ya da replik tekrar edilir.
PETER: Oo, merhaba Shade. İddiaya girerim, beni görmeyi ummuyordun.
SHADE: İddiaya girerim seninle konuşmamı beklemiyordun.
SHADE: Özür dilersen senin için çalışmayı düşünebilirim.
PETER: Pekala, benim için çalışırsan özür dilerim.”

Gelişimi paylaşmak: Akıcı bir süreklilik, konuşmanın gelişimi konuşmacılar tarafından paylaşıldığında
gerçekleşebilir. Bu yapıda, oyuncu araya girerek diğer oyuncunun ağzından lafı alıp sürdürür.

HAL: Müzik olacak, yeşillik olacak, ve-
ANDREA: ve şarap, dans-
HAL: ve eğleneceğiz!

Doğaçlama ile Diyalog Yazmak
Bazan diyaloglar oyuncular tarafından doğaçlama yoluyla geliştirilir.
Bu yöntemle yazılan diyalog, Rıhtımlar Üzerinde’de Marlon Brando’nun taksi sahnesinde mırıldandığı
gibi “Oh Charlie… o değildi, o değildi, Charlie, o … sendin benim abim sendin, Charlie” etkili de
olabilir.
John Cassavetes, bir doğaçlama tekniği geliştirmiştir. Bu teknikte önce karakterlerin gelişimini ve
motivasyon önerilerini içeren bir olaylar dizisi taslağı yazar.Daha sonra bu taslak üzerinde tartıştıktan
sonra o ve oyuncular konuşulanların bant kaydının yapıldığı uzun ve doğaçlamaya dayanan bir
diyalog geliştirme oturumu yaparlar. Cassavetes bu bant kaydını, senaryosuna son şeklini vermekte
yararlanacağı bir kaynak olarak kullanır. Doğaçlama heyecan verici sonuçlar doğurabilir, ama
uygulaması zordur ve iyi oyuncular gerektirir.
Tümüyle doğaçlamaya dayalı bir diyalog girişimi, çoğunlukla amacından sapmış, uzun ve konuşmaya
dayalı sahnelerle sonuçlanır. Filmin sürekliliğinin, ritmin ve akışın dikte ettirdiği talepler doğaçlamanın
izin verdiğinden daha sıkı bir kontrolü gerektirir.

SENARYODA DİĞER SESLER
Bunlar müzik ve efekt (gürültü)’tir.
Nesnel Sesler: Filmdeki karakterlerin işittiği sesler. Sözgelimi bir karakter radyoyu açar ve radyoda
çalan müziği dinler.
Anlatımsal Sesler: Karakterlerin işitmediği ama anlatımı güçlendiren ya da anlatıma yeni öğeler
ekleyen tüm sesler. Sözgelimi iki kişinin birbirine aşık olduğunu sokakta bakışırken çalan müzikten
anlarız; ama sokakta o müziğin kaynağı olacak herhangi bir şey yoktur.

Şarkı ve Müzik
Sinemada müziğin iki kullanım yolu var:

  1. Film için müzik (film müziği): Kullanım amaçları:
     Duygusal atmosfer yaratmada. Sahnenin duygusal vurgusunu pekiştirir. Müzik bilinçaltımızı
    etkilediğinden duyguları başarılı bir şekilde uyarır.
     Karakterlerin psikolojik durumlarını belirtmek için. Neşeli, üzgün, sinirli, durgun vb.
    durumlara uygun ya da karşıt müzikler kullanılır.
     Karakterlerin düşündüğü ya da anımsadığı bir ses yerine kullanılır.
     Aynı kişi görüldükçe, psikolojik gelişme oldukça, öyküde bir ilerleme sağlandıkça aynı müzik
    teması yinelenir (leitmotiv).
     Karşıtlıklar vurgulanır.
     Güçsüz bir sahneyi renklendirir.
     Çok güçlü bir sahneyi yumuşatabilir.
     Destekleyici olarak merak, sürpriz ve şok duygularını yaratır.
     Herhangi bir gerçek ses yerine kullanılır. (Müziğin, bir haykırışın ya da bir gürültünün süreğeni
    olarak gerçek ses yerine devinime eşlik etmesi.)
     Bir sahnenin yapılandırılmasına ve doruğa ulaştırılmasına katkıda bulunur.
     Filme ya da filmdeki belirli bir sahneye nasıl tepki göstermemiz gerektiği konusunda bize
    ipucu verir.
     Müziğin türü, filmin tarzını bize belirtebilir.
     Filmin geçtiği çağın ve mekanın atmosferini yaratabilir, sosyo-ekonomik durumu ve etnik
    grupları tanımlayabilir.
     Müzik, karakterlerle de özdeşleşebilir. M’de psikopat katil, bir cinayeti planlarken ıslıkla
    çaldığı Grieg’in bir melodisi yüzünden kör bir adam tarafından tanınır. Dr. Zhivago’da
    Jivago’nun Lara’yı özlemesi, onu aramaya karar vermesi, Lara’nın şarkısıyla anlaşılır. Once
    Upon a Time in The West’teki armonika gibi bir karakteri simgeleyebilir.
    Müzik olması beklenen sahnelerde müzik yokluğu da filmin anlamına aynı katkıyı yapabilir. Müziğin
    ansızın kesilmesi yeni ya da değişik bir şeylerin olacağının işaretidir.
    Müzik önemli anlarda ve tutumlu kullanıldığında daha etkili olur.
  2. Müzik için film:Ünlü bestecilerin, şarkıcıların yaşamını anlatan filmler. Bu durumda müzik sahneyi
    pekiştirmek ya da bir açıklama eklemek için değil, sahnenin ön planında kullanılabilir. Filmin tamamı
    böyle olacak değildir elbette.

Yapım anında ya da yapım sonrasında filme eklenen bu önemli öğe üzerinde senaryo yazarının
herhangi bir tasarrufu yoktur. Zaten senaryo yazarının müzik önermesi, telif haklarına da aykırı
olabilir. Yine de bir sahnenin anlamı üzerinde müziğin etkisi öylesine önemlidir ki, yazar senaryosunu
yazarken bu gücü hiçbir zaman gözardı etmemelidir. Müzik bazı sahneler için özel bir öneme sahipse,
yazar o sahnelerde müziğin nasıl kullanılacağını, sahnenin etkisini nasıl artırabileceğini ya da ona nasıl
eşlik edebielceğini senaryoda açıklamalıdır. Ama müziğin yükseldiği ya da geri plana düştüğü yerler
senaryoda belirtilmez.

Çevre Sesleri ve Gürültüler (Efektler)
Filmlerde efektler çevre oluşturur ve filme gerçeklik sağlar.
Sahnelerinizi düşünürken seslerini de dinleyin. Ne tür özel sesler içeriyorlar? Diğer sahne öğelerini
nasıl tamamlayabilir ya da onlara eşlik edebilirler?
Efekt seslerin en yaygın kullanımı filmin yarattığı ortama bir fon oluşturmak, bir mekanın
tanımlanmasına ya da bir atmosferin yaratılmasına katkıda bulunmaktır. (Kuş sesleri, trafik, köy
eğlencesi, savaş ortamı vb.)
Sesin düzeyi de önemlidir. A Clockwork Orange’da tüm sesler sürekli olarak yüksek tutulmuştur;
böylece izleyiciyi rahatsız eden gürültü, filmdeki vahşeti yansıtır. Ses düzeyinin giderek yükselmesi ya
da alçalması kameraya yaklaşan ya da uzaklaşan bir hareketi tanımlar ya da yükselmesiyle merak ya
da gerilimi/korkuyu arttırır, düşmesiyle de gerilimden kurtuluşu işaret eder.
Hızlı, tempolu ses heyecan yaratır.
Bazı sesler, izleyicide çeşitli duygular uyandırır: korku filmlerinde çığlık çığlığa esen rüzgar ve bir
kapının gıcırtısı ya da sakin bir sahnede kuş cıvıltıları gibi. Hatta filmin anlatımı da bazı seslere anlam
yükler; sözgelimi Duel’de ana karakteri öldürmeye çalışan tır, bir tepeden düşer; ağır çekimde
gösterilen bu düşüş sırasında fil böğürtüsüne benzer bir ses görüntüye eşlik eder. Tır dev bir hayvan
gibi ölür.
Sesle sahneler arası geçiş yapılabilir. Sözgelimi 39 Basamak’ta temizlikçi kadın odaya girer ve bir ceset
bulur; çığlığı bir trenin düdüğüyle karışır; kırsal bölgede ilerlemekte olan bir tren görürüz.
Sessizlikle de birçok şey yapılabilir. Beklenmedik sessizlik dikkati yönlendirmede kullanılabilir çünkü
dikkatli olduğumuzda sessizleşir ve en ufak bir uyarıcı karşısında bile tetikte oluruz. Sözgelimi Bonnie
ve Clyde’ın sonunda filmin kahramanları arabası bozulmuş birine yardım etmek için durduklarında
büyük bir sessizlik yaşanır. Hemen ardından makineli tüfekler duyulur; tuzağa düşürülmüşlerdir;
ölürler. Carrie’de spor salonunda yaşanılan vahşetin çoğu sessiz gerçekleşir, fonda sadece müzik
vardır.

DİYALOGDAN ÖNCE GÖRSELLİK
En önemlisi, görsellik her zaman diyalogdan önce gelmelidir. Eğer bir yolu varsa karakterleri
konuşturarak anlatmak yerine gösterin. İzleyici anlatılanlar arasındaki bağlantıyı konuşmalardan çok,
gördükleri ile kursun. Başka bir deyişle, bir senaryoda (tiyatrodan farklı olarak) sadece diyalogları
okuyarak film anlaşılamamalı.
Diyalogdan çok görselliğe ağırlık vermek için, sessiz film yazdığınızı düşünün ve bunu deneyin. Amaç,
diyalog olmadan da etkili bir film yazabildiğinizi düşünmek olmalı.

Kullandığımız diyaloglar

Öncelikle karakterin ağzına uygun olmalı

Gecekondu bölgesinde yaşayan bir kadın, kocasından dayak yiyen komşusuna : kendine zaman vermelisin ve bu süreç içinde, düşünüp taşınıp, ben bu durumu ne derece hak ediyorum diye muhakeme etmelisin ve eşini bence kati suretle terk etmelisin… demez

Olsa olsa şöyle der: Gız anam, yazık günah değil mi sana, o boyudevrilesice kim ki sana vuruyo, baha kalsa o deyyuzu s….et gitsin, bah bah bah şerefsize bah….

Doğal cümleler olmalı

Anne benim sarı tişörtümü görmüş olabilir misin acaba?

Ben onun senin dolabına koydum…

Ben dolaba baktım ama dolapta sarı tişörtümü göremedim.

Allah allah nasıl olmaz, senin tişörtünü sabahleyin orta rafa koyduğumu çok iyi hatırlıyorum.

Anne lütfen tişörtümü bulur musun, arkadaşlarım bekliyor.

Sen ve baban ben olmadan bir şeyi bulamıyorsunuz, bir kere de bulmayı deneyin, ben sizin hizmetçiniz değilim.

Değil

Anne sarı tişörtümü gördün mü?

Dolabına baktın mı?

Baktım, yoktu.

Allah allah sabah orta rafa koymuştum.

Ya anne ne olur gel bu şunu ya, arkadaşlar bekliyor.

Ay yıldım…bir kere de bensiz bir iş görün, anneniz hizmetçi ya, of!!

Bağlantılı cümlelerden oluşmalı

Anne nasılsın?

Bıktım babandan gene, çoraplarını koltuğun altına fırlatmış.

Kızın sorduğu sorunun cevabı bu değil…

Anne nasılsın?

Valla hiç iyi değilim, sabaha kadar dişimin ağrısından yatamadım.

Gereksiz uzatılmamalı, anlatılmak istenen hemen verilmeli

İki arkadaş kafede oturmuş, Ayşe tatsız, Emel fark etmez,

Emel: Ne içelim?

Ayşe: Ben çay içeceğim.

Emel: Ee ben de çay içeyim. (Garsona) Bize iki çay lütfen. (Döner) Çaylarımızı içelim de sinemaya gidelim ne dersin?

Ayşe: Yoka gitmeyelim canım istemiyor.

Emel: Neden sen seversin filmi sinemada seyretmeyi.

Ayşe: Öyle de bugün canım sinemaya gitmek istemiyor.

Emel: İyi sen bilirsin. Ee o zaman sahilde dolaşalım biraz…

Ayşe: Sonra yapsak.

Emel: Allah allah bugün ne kadar tuhafsın böyle. Sanki bir şeye canın sıkılıyor gibi.

Ayşe: Evet sıkılıyor aslında.

Emel: Ne oldu söylesene?

Ayşe: Ben bir şeyden şüpheleniyorum da.

Emel: Söyle hadi ne oldu?

Ayşe: Galiba Mesut beni aldatıyor.//////

İki arkadaş bir kafede oturmuş, Ayşe başını tutar, Emel onu izlerken

Emel: Ne oldu geldiğimizden beri tadın yok sanki.

Ayşe: Başım ağrıyor canım ya. Sabaha kadar uyumadım…

Emel: Hayırdır? Yoksa bir şeye mi kafayı taktın?

Ayşe: (Başını sallar) Galiba mesut beni aldatıyor.

Emel: Nee!!

Diyalog yazılırken akıldan çıkmaması gereken sorular:

Cümleleri sesli okurken, akıcı mı? Yoksa ara ara tıkanıyor mu ve sıkıcı mı?

Sahneyi bir sonraki sahneye taşıyor mu? Ayrıntılı kurgudaki sahne içeriğini tamamen içeriyor mu?

Çıkarıldığında eksikliği hissediliyor mu? İyi bir diyaloğun eksikliği çıkınca çok fazla hissedilir?

Yeterince kısa ve öz mü, gereksiz detaylar mı içeriyor yoksa?

O karakteri yansıtıyor mu?

Sahnedeki atmosferi yansıtıyor mu? Örn: Bir hastanın kanser çıkma ihtimali varsa, bekleyen hasta yakınları mümkün olduğu kadar az konuşur ve gergin cümleler sarf ederler, onun yerine vücut dili daha ağırlıklıdır, eliyle başı ovuşturma, tırnak kenarlarını koparma, diz sallama gibi…

Gündelik hayatı mı yansıtıyor, yoksa edebi mi? Mümkün olduğu kadar edebi değil, sohbet tarzında olmalıdır iyi bir diyalog.

Diyaloğun içerdiği bilgi görsellikle de  verilebilir mi? Eğer bir komediyse yazılan, karısı çok konuşan bir adamın, “bıktım senin çenenden” demesindense, karısı konuşurken sakince kulağına kulak tıkacı vs. takıp gazetesini okumaya devam etmesi, daha etkili bir anlatımdır…

Yazdığımız diyalog yeterince özgün mü, yoksa ilk akla gelen cümleler mi? Örn: Gran Torino’da Walt Kowalski, nefret ettiği uzak doğulu komşularına bakarken “nefret ediyorum bunlardan, ufacık eve kaç çekik gözlü doluşabilir ki” dememiş “ufacık bir çöplüğe kaç lağım faresi doluşabilir ki” şeklinde daha özgün bir diyalog kullanmıştır.